Başlık ilginç gelebilir. Neden yalnız Osmanlı Mimarı demememin sebebi, belki anlatacaklarımdan daha iyi anlaşılacak ve belki siz de bana hak vereceksiniz.
Gelelim Atik Sinan adlı mimarın kimliğine. Burdan başlayalım önce. Devamında, varacağımız yere bakalım hangi yollardan ulaşacağız.
Osmanlı İmperatorluğu’nun çok yönlü ismi Sultan Mehmed, “Fatih” ünvanını aldıktan sonra ve Roma’nın en büyük mirası Constantinopolis’e sahip olduktan sonra kentin imarıyla ilgilenmeye başlar. Harabeleşmiş bölgelerin canlandırılması için paşaları görevlendirir. Örneğin günümüzdeki adıyla Mahmutpaşa semti, Palaiologos Hanedanlığının bir üyesi olan Mahmut Paşa’ya verilir. Amaç, bölgenin şenlendirilmesidir. Aksaray, Murat Paşa’ya; Üsküdar’ın bir kısmı, Rum Mehmet Paşa’ya verilir. Elbette, imar etmeleri, canlandırmaları için. Kendisi de adıyla anılacak olan külliyesi için yer bakar. Kritovulos’un anlatımına göre de mevcut yeri de kendisi seçer. Yani eski Havariler/Havarion Kilisesi’nin de olduğu tepenin zirvesini. Bu ayrı bir konu. Şimdi biz Atik Sinan’a dönelim.
Fatih Sultan Mehmet, kendi adına yapılacak cami ve külliyenin mimarlığına, Atik Sinan’ı getirir. 18. Yüzyıl sonlarında yazılan ve İstanbul’daki camileri anlatan Hadikat’ül Cevâmi adlı kitapta da Atik Sinan adı ve kendi yaptığı Kumrulu Mescidinden bahis vardır. Asıl adı, Sinaneddin Yusuf bin Abdullah olarak bilinmektedir. Bazı yayınlarda, örneğin meşhur 17. Yüzyıl yazarı Dimitri Kantemir gibi, Fatih Külliyesinin mimarı olarak geçen “Hristodoulo” da anlaşıldığına göre Atik Sinan’dan başkası değildir. Tevarih-i Ali Osman’da ve Evliya Çelebi’de de Fatih Camii’nin mimarı olarak “Sinan” adları geçer. Demek ki bu konuda şüpheye yer yok. En önemli belge elbette en sonda olur. O da Mimar Sinan’a ait iki vakfiye kaydı. İlki 1469, ikincisi de 1473 tarihli. Vakfiyesinde tam adı şöyle geçer: Sinanüddini Yusuf bin Abdullah’ül Atik’ül Mimar. Ayrıca vakfiyede geçen Mimar-ı Sultani de kendisinin Sultanın mimarı olduğunu kanıtlamaktadır.
Aslı, nereli olduğu ve hangi yapıları inşâ ettiği bilinmez. Sonradan Müslüman olması, Bizanslı (muhtemelen Konstantiniyyeli) bir mimar olduğunu gösterir. Kim bilir kentte daha hangi yapıları inşâ etmişti. Hem Bizans hem de Osmanlı dönemlerinde. İlk Fatih Camii’nin üst örtü kurgusuna bakıldığında görülebilen Ayasofya esintisi, bu kentten olması için yeterli bir açıklama olmasa da sonuçta bir görüştür.
Atik Sinan evli miydi? Çocukları var mıydı? Bilgi yok ne yazık ki. Orhan Veli’nin güzel bir şiiri ve o şiirinin güzel bir başlığı vardır: Kitâbe-i Sengei Mezar”. Atik Sinan hakkındaki en önemli bilgiyi de biz mezar taşından öğreniyoruz. Yazan kişi de iyi ki yazmış. Meğerse Mimar Atik Sinan, deniz kenarındaki bir zindanda, 1471 yılında şehit olmuştur.
Mezarı nerededir? Diye bir soru gelebilir akla. Cevaplayayım. Mezarı, kendi vakfına bağlı olarak inşâ ettiği ve Fatih’te, Yavuz Selim’e çıkan yolun solundaki sokakların birinde. Kumrulu Mescit diye bilinen Atik Sinan Camii’nin haziresinde. Vaktiyle mezarının olduğu yerin karşısında, caminin pencerelerinden birinin üzerinde bulunan kumru kabartması muhtemelen sonradan yapının çeşme aynasına yerleştirilmiş. Vakfiyesine göre mescidi dışında bir mektep ve bir de zaviyesi vardır Kıztaşı Mahallesi’nde.
Atik Sinan neden hapsedilmişti? Bilinmez. Dilden dile anlatılan, cami inşaatının Fatih Sultan Mehmet tarafından beğenilmediği ve bu nedenle ceza olarak mimarın elinin kestirildiği muhtemelen bir hikâye. Ancak illiaki bir gerçek payı vardır diye düşünüyorum bu “ceza” kısmının. Külliyenin 1470’de bittiği düşünüldüğünde, Atik Sinan’ın hapsedilmesine neden olan olayın, külliyenin inşaatıyla ilgili bir konu olabileceği akla gelebilir.
Peki hangi zindanda kaldı Atik Sinan? Mezar taşı üzerinde yazılanlardan anlaşıldığına göre deniz kenarındaki zindanda şehit edilmiştir. Bizim de bildiğimiz İstanbul Suriçi kesiminde 16. Yüzyılda zindan olarak kullanılan bir yer vardır: Günümüzün Eminönü kesiminde ve Haliç kenarındaki Zindan Kule. Adı, malum zaten. Hatta Prof. Dr. Semavi Eyice’nin dikkat çektiği bir nokta vardır. 16. Yüzyıl’da İstanbul’da bulunan Melchior Lorichs’in İstanbul panaromasında Zindan Kule’deki mahkumların aşağı sepet sallandırdıkları görülür. Burada amaç, gelip geçenlerin sepete para bırakması içindi. Eski kent surlarına ait bir burç olan bu kulenin yanındaki bazı yapılar da zindan olarak kullanılmıştı. Bir kule de bugünkü Atatürk Köprüsü’nün Unkapanı kısmındaydı.
Mimar Azadlı Sinan neden hapsedildi? Neden öldürüldü? Muamma. Ancak adı ölümsüzleşti. Osmanlı’nın en ihtişamlı sultanlarından birinin külliyesine damga vurdu. Kendi gitti, adı kaldı mermer bir mezar taşı üzerinde. Ve bir de kısa hikâyesi.