Boğaz’ın son iskelesi Anadolu Kavağı
Şimdilerde turistlerin uğrak mekanı; muhteşem denizi, taze balığı havası ve yeşiliyle huzur vermekte her an ziyaretçilerine.
1946 yılına kadar Anadolu Kavağı Köyü, memnu askeri bölge içinde kalmaktaydı. Vaktiyle köye Gayr-i Müslim sokulmazdı. Vapur iskelesinde hüviyet cüzdanları muayene edilirdi. Gerek Anadolu gerekse Rumeli Kavağı sahilleri Türklerden evvel sahipleri için mukaddes bir bölge sayılırdı. Zira, kararsız ve huysuz mizacı ile Karadeniz gemicilerin daima korktukları ve olduğundan da fazla büyüttükleri bir canavar ağzı gibiydi. Bu nedenle ilahlara adak adanmadan, kurbanlar kesilmeden hiçbir geminin bu korkunç denize açılması adet değildi. Kavak çarşısının dükkanları hava bekleyerek geceleyen gemicilerin alışveriş edebilmeleri için sabaha kadar açık bulunurdu. Hal böyle olunca işte ve kazançta hareket ve bereket fazla olurdu köyde.
Çok yaşlı büyük çınarlara evvelce kavak denildiği ve bu nedenle köyün adının Anadolu Kavağı olduğu rivayet edilir. Bir diğer söylence de köyün dillere destan kavak incirinin köye ad olması. Andreossy’ye göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u muasara ettiğinde surlarda gedik açacak küçük bazalt taşlarını Kavak’tan tedarik etmişti.
Köyün sonraki kurucularından Midillili Ali Reis’in köy içerisinde birden fazla hayratı var. Onlardan biri camisi. Paşa caminin yanında bulunan hazirede meftun. IV. Murat Rus ve Kazak akınlarını önlemek için Rumeli Kavağı Kalesi ile beraber Anadolu Kavağı’na da bir kale yaptırır.
Evliya Çelebi “Baştan başa Müslüman kasabasıdır. Merkezinde 800 civarında hanesi, yedi mescidi, bir hamamı, 200 kadar dükkanı, bekar evleri, sıbyan mektebi ve bir çeşmesi vardır. Halkı gemici, bağcı ve tüccardır.” der. Osmanlı yöneticilerinin öteden beri ehemmiyet verdiği milletlerarası karantina işlemleri için 1838’de meşhur Kavak Tehaffuzhanesi inşa edilir.
Günümüzde olduğu gibi; olağanüstü denizi, taze balığı, havası ve yeşili Anadolu Kavağı’nı her dönem hafta sonu İstanbulluların uğrak yeri yapmıştır.