Türkiye acınacak duruma mı geliyor?
Türkiye kuruluşundan Suriye krizinin patlamasına kadar yani 89 yıl boyunca 2 milyon civarında sığınmacıyı kabul etti. Ancak krizin ardından 8 yılda sadece Suriye’den kaçan sığınmacı sayısı 4 milyona ulaştı. 1 milyon civarında Afganistan, Pakistan ve Ermenistan başta olmak üzere diğer ülkeleri de eklediğimizde ise sayının 5 milyonu aştığı görülüyor.60’lı yıllardan bugüne kadar koca Avrupa’da bile Türklerin 58 yılda oluştuğu sayı sadece 4 milyon. İşte bu durumun da Türkiye’nin büyük sorunlarla karşı karşıya olduğunu ve süratle kaçınılmaz bir felakete doğru ilerlediğini gösteriyor.
Avrupa felaketi gördü
Suriye’de krizin patlaması ile birlikte Avrupa Birliği devletleri durumun ciddiyetini hemen fark ederek bir dizi önlemler aldı. Aldıkları birincil önlem Bu büyük yükü Türkiye’nin sırtına yüklemek ve üç beş kuruş maddi destekle sığınmacı akınını Türkiye’de durdurmak oldu. Evet bu konu da son derece başarılı oldular. Üstelik sığınmacıların en kalifiye ve vasıflı olanlarını seçip, “Biz de üzerimize düşen görevi yerine getirdik. Bir miktar sığınmacıyı ülkemize kabul ettik” diyerek.
Bugüne kadar olanlara bakmadan geçmeyelim
Türkiye’nin son 15 yılına baktığımızda ülke üzerine oynanan oyunları özetlemeden sığınmacı olayını tam olarak anlayamayız sanırım.
Mevcut iktidar yöntemiyle Türkiye’nin kuruluşundan itibaren büyük zorluk ve yokluklarla kazandığı değerlerin tümüne yakını yok pahasına satılarak özelleştirildi. Medya neredeyse tekelleşti. Fetö kumpasları ile emniyet, yargı, silahlı kuvvetler, eğitim ve bürokrasi esir alındı. Binlerce masum asker darbe yapacakları iddiasıyla tutuklanarak cezaevine kondu. Ülkenin genelkurmay başkanı da bunların arasındaydı. Bunlardan bir kısmı intihar etti diğerleri ise cezaevinde kahrından öldü.
Şike kumpası ile güzide Türk kulüpleri maddi ve manevi olarak çökertildi.
Kürt sorunu için çözüm süreci başlatıldı ve Güneydoğu illerinde ve sınırlarında büyük bir güvenlik rehaveti yaşanması sağlandı. Süreç sonunda ise neredeyse Türk – Kürt çatışmasına yol açacak bir iç savaş denemesi yapıldı. Çözüm süreci yüzlerce şehit askerlerimiz ve viraneye dönen şehirlerimizle neticelendi. Yetmedi bu kez Fetö marifetiyle silahlı kuvvetlerimiz yüzlerce asker, polis ve sivil insanımızın yaşamını kaybettiği bir kalkışma başlatıldı. Bu olaylarla da bir iç savaş denemesi yapıldı. Devamında 2.5 milyon mühürsüz oyların geçerli sayılması ile referanduma gidilerek başkanlık seçiminin önü açıldı. Sonra başkan seçildi. Mahalli seçimler de yaşanan usulsüzlükler ve son olarak ta İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinin tekrarlanarak iki kez yapılması ile Yüksek Seçim Kurulu tamamen şaibeli hale getirildi. Ayrıca silahlı kuvvetler parçalara ayrılarak ve askersizleştirme operasyonları bugüne kadar sürdürüldü. Bu arada 5 yıldan bugüne kadar süreçte Suriyeli sığınmacılar da akın akın Türkiye’ye giriş yaptı.
Şimdi asıl konumuz olan Suriyeli sığınmacılara gelelim
Bugün artık Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden gönderildikleri ya da savaştan kaçtıkları için değil, büyük bir emperyalist proje için Türkiye’ye getirildikleri konuşuluyor. Bu şekilde ileride Türkiye’nin daha çabuk bölünerek bir Kürt devleti oluşturulabileceği öne sürülüyor. Eğer bu tez gerçekleşir ise zaten Türkiye diye bir devletin de ortada kalmayacağı da açıkça görülüyor.
Gelen Suriyelilerin eğitim durumuna baktığımızda yüzde 10 okuma oranı olduğu bu oranın ise kadınlarda çok daha düşük olduğu anlaşılıyor.
Kendi insanına iş bulmakta zorlanan Türkiye milyonlarca sığınmacı ile birlikte işsizliği tavan yaptırması moralleri bozuyor.
Büyük şehirlerde sokaklar ebeveynleri ile birlikte dilenen kızlı erkekli Suriyeli dilenciden geçilmiyor.
Gazete ve televizyonlarda sarkıntılık cinsel taciz, cinayet, soygun ve şiddete karışmış bir sığınmacı haberi artık kanıksanmıyor.
Mafya grubu bile oluşturdukları söyleniyor.
Ağırlıklı olarak yerleştirilmiş oldukları Şanlıurfa, Kilis, Gaziantep, Hatay Adana Mersin ve Konya’da, “Buraları bize devlet verdi. Buralar bizim. Siz çekip gidin” küstahlığını bile gösterdikleri ileri sürülüyor.
Aslında bir bölgede tutulması gereken sığınmacıların Türkiye’nin geneline dağılarak ülkenin demografik yapısını bozma eğilimi gösteriyor.
Ülkemize giren radikal dinci terör örgütlerinin, değişik ülke ajanlarının, kafa kesen ve gözünü kırpmadan insan öldüren katillerin sayısı ise bilinmiyor.
Misafirperverlik ve merhamet
Türk insanı geçmiş tarihinden bugüne kadar “İstanbul’un Fethi” ile birlikte yenmiş olduğu düşmanları da dahil olmak üzere birlikte yaşadığı ve yardıma muhtaç tüm yabancı devlet vatandaşlarına olabildiğince adil davranarak yardımlarda bulunmuş hatta ibadetlerinde bile serbest bırakmıştır. Bugün de Komşu ve dindaşı olan Suriyeli vatandaşlara da elinden gelenin fazlasını yapmıştır.
Türkiye sınırlı bütçesi olmasına rağmen Suriyelilere 40 milyar dolara yakın harcama yaptığı da net bir şekilde ortada.
Ancak bunun sürdürülmesi artık mümkün görülmüyor.
Bu gidişle yaşananlar, Türkiye’yi geri dönüşü olmayan bir istikrarsızlığa sürükler. Bu kabul edilebilir bir durum da değildir. Böyle bir nüfusla artık Türkiye’nin milli birlik ve beraberliğini bir arada tutmak mümkün değildir. Avrupa bir göçmen alıyorsa biz yüz alıyoruz. Böyle bir aymazlık olamaz.
Avrupalı, sığınmacılarının önüne büyük bir set çekiyorken, Ayrıca kendi ırkdaşları, komşuları olan Arap ülkeleri tek bir Suriyeli vatandaşı almamak için ellerinden geleni yapıyorsa buna karşı çıkmak ırkçılık, merhametsizlik ya da acımasızlık olmamalıdır.
Ve son olarak,
Bu kadar büyük sayının entegrasyonu da mümkün değil. Otoriteler, Suriyelilerin Arap üstünlüğü öğretisiyle yetiştiğini ve Entegre olamayacakları konusunda hem fikirler.
Bir ülkenin dış politikasının ne kadar önemli olduğu kötü bir ders ile çok daha iyi anlaşılmıştır.
Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacağız derken, Türk çocuklarının şehit cenaze namazları 81 ilimizde kılınmıştır.
İşte tam bu nedenle de Türkiye ‘nin acil ve sert önlemler almasının zamanı gelmiş hatta geçmektedir.
Evet Türkler kendi ülkelerinde bir ‘beka’ sorun yaşamakta. Ya her daim var olacaklar ya da yavaş yavaş yok olacaklar.
Pek hoş gözükmese de, insani durmasa da atalarımızın söylemi ile yazımızı bitirelim;
“Acıma acınacak duruma gelirsin”