Öfke… Baldan tatlı olduğu söylense de çoğu zaman kişinin yaşam kalitesini kısıtlayan ve profesyonel yardım almaya iten oldukça komplike bir duygudurum işlevsizliğidir. Belirli bir topluluğun yaşadığı katastrofik olaylara verilen duygusal bir tepki olabileceği gibi, bireyin yaşantısındaki bir ayrıntıdan meydana gelebilen, dolayısıyla kişinin ruhsal aygıtının algoritmasına bağlı olarak değişkenlik gösterebilen son derece öznel bir yaşantılamadır. İnsanın içinde bulunduğu evrene uyumunu sekteye uğratması, o ana kadar anlamlı kıldığı matrisi yapıbozumuna uğratması ve bireye kendine özgü olumsuz bir evren yaratması nedeniyle çoğu zaman yıkıcı bir varolma biçimidir. Kendisini var edebilecek ve sürdürülebilirliğini garantiye alacak koşulların ortadan kalkmasıyla, kendini en korunmacı forma sokup izole eden canlıların güvenliğini sağlamaya çalışmasına benzer şekilde öfke de ilkel bir korunma biçimidir. Öfke, kişinin en değerli varlığı olan yaşamını sonlandırma kararı verdirebilecek denli kuvvetli bir güdülenme olması nedeniyle ciddi anlamda bireysel, fakat aynı nedenden ötürü de tür içi bir tehdittir. Modern dönemin oluşturduğu, duygularını yönetebilen, sinirlenmeyen, her koşulda sakin ve huzurlu kalabilen insan modeli, bunun ağırlığı altında ezilen öfkeli bireylerin toplum içi damgalamadan nasibini almasına sebebiyet vermiştir.

-Öfke, kimi zaman değişime karşı gösterilen bir direnç halidir. Eski düzenin bozulması ve yeni sürece geçilmesinde verilen yaşamsal bir tepkidir.

Öfke anında vücutta meydana gelen değişiklikler:
Öfke anında beynimiz bazı kimyasallar salgılar. Bunların çeşitli oranlarda salgıladığı karışım neticesinde tansiyon yükselmesi, kalp atışının hızlanması, kasların kasılması gibi tepkiler görülür. Sentetik savaş durumunun ortaya çıkması, vücuda gereksiz yere stres yükü bindirir. Öfke halinin devam etmesiyle birlikte kişinin bu durumdan kurtulmak adına yaptığı nefes egzersizleri, öz telkinler, ‘’dur-düşün-tepki ver’’ gibi self-medikasyon stratejileri vücudu yoran bu kimyasalların zararlı etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik huzur ve esenlik duygusu oluşturur. Unutulmamalıdır ki öfke duygusu, beden ve ruh sağlığını tehlikeye atabilecek en büyük düşmanlardan biridir.

Tüm bunların yanında öfke, diğer duygular gibi insani yanımızın önemli bir parçasıdır. Temel problem öfkenin varlığı değil, kontrol edilmemesi ve iç dünyamızda duyguları yönetememekten kaynaklanan taşkınlığa, şiddete dönüşmesidir.

Öfkenin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir
İnsan sosyal bir varlıktır. Yer, içer, arkadaş edinir, eğlenir, sohbet eder… Tüm olumlu duyguları içinde barındıran canlılık hali, kimi zaman da olumsuz duygular ile bizi baş başa bırakır. Şüphesiz hepimiz birçok kez içinde bulunduğumuz evrene karşı uyumumuzun sekteye uğradığını fark edip, o ana kadar anlamlı kıldığımız matrisin yapıbozumuna uğraması ve kendimize özgü olumsuz bir evren tasarlamanın acı deneyimini yaşamışızdır. Karşımıza çıkan olumsuz olaylarla birlikte zorluklara karşı tahammül seviyemizin azalması, hayal ettiklerimiz ile günümüzün şartlarının örtüşmemesi, bilinçdışımıza negatif mesajlar yüklenmesi, sosyal çevremizden gelen haketmediğimizi düşündüğümüz davranışlar gibi nedenlerle öfkeli bir insan haline gelebiliriz.

Öfke, farkında olduğumuz ve kontrol edebildiğimiz sürece sağlıklıdır. Hiçbir insan ebeveynleri aracılığıyla aktarılan genler sayesinde öfkeli olarak dünyaya gelmez. Ancak sosyal çevre ve yapılanmalar, aile içi ilişkiler, karşılaşılan öznel olaylar, duygusal yapımızın oluşmasında ve bazı duyguları öğrenme sürecimizde etkilidir. Yaşadıklarımızın etkisiyle öfkeyi tanır ve öğreniriz yavaş yavaş…

Makro düzeyde ise karşımıza çıkan bazı toplumsal olaylar, içinde bulunulan zaman dilimi, kitlesel gerilimler sebebiyle herkesin anladığı ve konuştuğu dil haline gelebilmektedir öfke. Bu yönüyle öfkenin besleyiciliği, yalnızca kişisel ruh sağlığını değil, toplum ve aile düzenini de tehdit etmektedir.

Öfke ne işe yarar?
Çevrenizdekileri, ruhsal dengenizin o an için tehlikeye girdiği konusunda uyarır. Sağlıklı ve güvende hissetmediğiniz bilgisini verir, daha fazla ileriye gidilmemesi adına sınır çizer.
Karşınızdaki kişiyi zorladığınız hakkında bilgi verir. Farkında olmayarak ve kasıt içermediğini düşündüğünüz söylemleri/davranışları fark etmenizi sağlar. Bu farkındalık, harekete geçmeniz ve durumu toparlayabilmeniz adına bir fırsattır.


Kimi zaman iyi bir motivasyon aracıdır. Öfkelenilen olaylar kişisel anlamda itici güç oluşturur ve bahane üretilen bir konu hakkında kolları sıvamanıza yardımcı olur.

Öfkeye sebebiyet veren bazı düşünce kalıpları:
''Düzenli olarak haksızlığa uğruyorum.''

Kişi, kimseyi incitmediği ve herkese karşı iyi niyet beslediği halde, sürekli çevresindeki kötü niyetli insanlar tarafından haketmediği şekilde davranışlara maruz kalır.

''Beni sevmediğini ve arkamdan konuştuğunu hissediyorum.''

Kişilerarası iletişime zarar veren zihin okuma ve falcılık, beynimizin gerçeği yansıtmayan oyunlarından biridir. Karşımızdaki kişinin zihninden geçenleri okuma çabamız çoğu zaman yanlış ve negatif hislere sebebiyet verir.

''Bana bunu nasıl yaptı? Artık onunla görüşmeyeceğim. Her şey bitti.''

Sosyal ilişkilerimizde karşımızdaki kişinin doğrularını onay, sevgi ve takdir ile karşılasak da, yanlışları konusunda geri bildirimsiz bırakırız. Olumsuz bir durumda karşımızdaki insanın o zamana kadarki pozitif eylemlerini küçültüp, negatif eylemlerini ön plana almamız, kişiye öfkelenmemize ve hakkında acele kararlar almamıza neden olur.

''Tüm bu yapılanlara dayanacak gücüm kalmadı.''

Kendimizi sürekli baskı ve duygusal şiddet altında hissettiğimizde, zamanla ajitasyon duygusuna kapılabiliriz. Herkes üstümüze geliyormuş gibi hisseder ve kendimize acımaya başlayabiliriz. Bizi kuşatan acıma duygusu, önlem alınmadığı takdirde intikam duygusunu da beraberinde getirebilir.

''Tehlike çanları çalıyor. Kendimi savunmalıyım!''

Kendimizi sürekli tehdit altında hissetmemiz, gerekli olmayan durumlarda bile savunmaya geçmeyle sonuçlanabilir.

ERTELEME DAVRANIŞINA PSİKOLOJİK YAKLAŞIM ERTELEME DAVRANIŞINA PSİKOLOJİK YAKLAŞIM

''Değerlerime ve kutsallarıma saldırıyorlar.''

Kişiler inançlarımıza, değerlerimize veya bizi hayata bağladığını düşündüğümüz yaşam görüşlerimize karşı saygısızlık edildiğini düşündüğümüzde çılgına dönebiliriz. Fanatiği olunan durum ile karakterimiz arasında derin bir bağ kurulduğunda, kimi zaman kişilik saldırısına uğradığımız inancına bile kapılabiliriz.

Öfke kontrolü nedir?
Öfke kontrolü sanılanın aksine öfkelenmemek, her durumu alttan almak, kendini savunmamak, kaderci davranmak, bir daha bu konuyu konuşmamak, sinirlendiğini belli etmemek değildir. Kontrol kararı alındığında kişiler, öfke duygusunun tamamen yok edilemeyeceğinin farkında olmalı, kendilerine akılcı ve uygulanabilir hedefler koymalıdır. Öfke kontrolünün hedefi, kişilerin sonradan pişman olabileceği anlık tepkilerden kaçınmalarını, problemi anlamaya çalışmalarını ve buna yönelik insani çözümler üretmelerini sağlamaktır.

Kusursuz insan yoktur
Kişi, öfkeli anında olmadığı biri gibi davranıp sonrasında kendisinden nefret edebilir. Benliğe duyulan nefret, zamanla özsaygıyı yitirecektir. Doğru olan ise kişinin kendisinden değil, o anda takındığı tavırdan rahatsız olmasıdır. Yaşanılan yeri kusursuzluklar dünyası olarak görmek ve kişinin kendisini cezalandırmaya kalkışması, daha büyük ruhsal problemlere yol açabilir. Bunun yerine kişi, o an yaşadığı öfke halini anlamak için duygu katmanlarını analiz etmelidir. Öfkeyi anlamanın en iyi yollarından biri, öfke anını ertelemek ve durumu hızlıca sorgulamaya geçmektir. ‘’Eğer böyle davranmaya devam edersem, tüm bunların sonucunda beni neler bekler?’’, ‘’Şu an hissettiklerim kalıcı ve gerçekçi mi?’’ gibi sorular mantığın devre dışı kalmasını önler ve olaylardan çıkarım yapabilmeyi sağlar. Kişi, öfkeyi anlarken aynı zamanda durumu denetleyebilmek için neye ve kime kızdığını da kendine sormalıdır. Bu soruyu sormak, hangi ilkesinin çiğnendiği konusunda kişiye bilgi verir ve bir yandan da o ilkenin doğruluğunu, kızmaya değer olup olmadığını sorgulamasını sağlar.

Uzman Klinik Psikolog Emre Yalçın

İletişim Numarası: 0530 500 1850

Editör: Nihat Uludağ