Bu yeni yazım depresyon nedir, nasıl anlaşılır, nasıl korunuruz ve nasıl depresyondan çıkabileceğimizle ilgilidir. Öncelikle depresyonun ne olduğunu inceleyelim. Depresyon ruhsal anlamda bir çökkünlük halidir ve toplumda sık görülen bir rahatsızlıktır. Kişi kendini çaresiz hisseder ve hayatın anlamsız olduğunu düşünür. Ayrıca eskiden yapmaktan zevk aldığı şeyleri yaparken dahi zevk alamamaktadır. Yapılan araştırmalara göre depresif bir ruh hali içerinde olan kişiler geleceğe umutsuz, karamsar bakarken geçmişten de en kötü anılarını hatırlayabilir. Kişi bu durum içerisinde bir kısır döngüye girer ve "geçmişte böyle kötüydü, şimdi de sıkıcı, doğal olarak bu durum değişmeyecek hep böyle gidecek" şeklindeki düşünceyi beyninde sürekli tekrarlar.
Depresyonu olan kişide önceden yapılan işlerden ve aktivitelerden zevk almamak, duygu değişiklikleri, çabuk sinirlenmek, her gün sürekli kendini üzgün hissetmek, çökkünlük hali, çok uyuma, uyku arasında sık sık uyanma, uykusuzluk çekme ya da az uyuma, bir işe motive olamama, dikkatin çabuk dağılması, huzursuzluk, kendini işe yaramaz, değeri olmayan biri olarak görme, ölmeyi düşünme, vücudun işlevlerinin azalması, cinsel isteksizlik, yorgunluk hisleri, geçmişi ve geleceği düşündüğünde karamsar olma, yaptıklarından kendini sorumlu tutma, intihar etmeyi düşünme ve planlama semptomları görülmektedir. Bu semptomların hepsi aynanda değil bunlardan beş ve daha fazlasının görülmesi de depresyon veya depresyon başlangıcını göstermektedir.
Depresyondan korunmak için yeme düzeniniz, aktiviteleriniz, hormonal durumunuz çok önemlidir. Bu semptomlardan intihar etme düşüncesi hariç diğerlerine sahip ise kişi en başta bir endokronoloji veya dahiliye doktoruna görünmelidir. Bir psikoloğa veya bir psikiyatriste gelen hasta da ilk başta fizyolojik durumu ele alınarak başlanmalıdır. Çünkü hastanın bilmediği bir şeker hastalığının olmasından kaynaklı bu semptomlar sergileniyor olabilir ve bu sebeple psikiyatrik ilaçlar ve terapi bir etkide bulunmayacaktır. Eğer bu fizyolojik durum düzeltildiği halde semptomlar devam ediyorsa kişi terapiye alınabilir. Depresyonu taklit eden bir çok fizyolojik rahatsızlık vardır. Depresyon omega-3 eksikliği, B6, B12, folik asit vitaminleri eksikliği, demir eksikliği, D vitamini noksanlığı gibi beslenme bozukluklarıyla da yakından ilişkilidir. Fazla miktarda un ve şeker tüketimi olan ve sık sık fast food beslenen kişilerde depresyonun daha sık görüldüğünü kanıtlayan pek çok çalışma vardır. Hipoglisemik ve gizli hipotiroidik kişilerin de depresyon bakımından daha risk altında oldukları kanıtlanmıştır. Aynı zamanda bunlar gibi bir çok hastalığın semptomları depresyonu taklit edebilmektedir. Bu durumu şu şekilde açabiliriz. Kalp hastası olan biri panik atak tanısı alırsa kalp hastası olduğunun üstü örtülürr ve kişi kalp hastalığında kaynaklı ölebilir. Bu sebeple önce kardiyoloğa sevk edilip gerekli incelemeler sonucuna yöre yol izlenmektedir ve izlenmelidir.
Ayrıca bazı araştırmalar bazı belli başlı kokuların kişide seretonin hormonunun artmasını sağladığını göstermektedir. Örneğin portakal kokusunun kişide bu şekilde bir etkisi vardır. Elbette seretonin adlı mutluluk hormonunun artması kişinin depresyondan korunması adına katkıda bulunacaktır.
Bazı meyve, sebze ve bitkilerden de doğal yolla seretonin alabilmekteyiz. Sarı kantaron, metan kökü, papatya, kedi otu, melisa otu, japon eriği, sibirya ginsengi gibi bitkiler doğal antidepresanlar gibi etki gösterirken, kişinin stresinin azalmasına ve seretoninin artmasına destek verir. Muz, üzüm, portakal, çilek gibi meyveler de meletonin ağırlıklıdır ve kişiye dinginlik vererek stresin azalmasını sağlar.
Çikolata ise özellikle kadınların en sevdiği tatlı seretonindir. Bitter çikolata da kişiye seretonin verir, tabi dozunu kaçırıp sonrasını düşünerek daha fazla kaygıya destek vermemek şartıyla. Fıstık, buğday ekmeği ve susam da destekçidir. Yani depresyondan korunma açısından yediklerimiz çok önemlidir.
Ayrıca gün içerisinde aktivitemizi arttırmalı, kısa süreli dahi olsa dışarıya çıkılmalı, yürüyüşler, bisiklet, koşu, vb size hangisi daha uygun görünüyorsa o yönde bir aktivasyon seçilmelidir. Spor yaptığında kişi doğal yolla seretonin salgılar ve acıları azalır. Özellikle de mensturasyon dönemindeki bayanların spor yapması ağrılarının azalması, vücuttan fazla ödemin atılması ve o dönem içerindeki kısa süreli çökkünlük halinden kurtulmaları açısından oldukça destekleyicidir. Seretonin kişideki ağrı iletimini azaltacaktır ve spor anında oluşan dopamin artışı olur. Bu sayesinde de kişi gündelik işlerine daha iyi odaklanacaktır ve daha az dikkat dağınıklığı yaşayacaktır. Çünkü dopamin dikkat üzerinde oldukça etkili bir hormondur ve sporla bu hormon arttırılabildiği araştırmalar sonucu kanıtlanmıştır.
Ayrıca Avrupa Gıda Güvenliği Derneği (EFSA), günde 2-3 fincan kahve içenlerin zihinsel performanslarının arttığını, depresyona girme risklerinin ise düştüğünü bildirdi. Yani sabah kalktığınızda ve ya gün içerisinde kendinizi sevdiğiniz tarzda bir kahve ile ödüllendirebilirsiniz.
Gün içerisinde yapacak işleriniz olsun ve boş zamanlarınızı insanlara yardım etme ve iyi davranma yönünde kullanın. Bunu kendiniz için de yapmış olacaksınız çünkü California Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma depresyonun, başkalarına yardım etmek ve nazik davranmak gibi olumlu kişilik özellikleri ile aşılabileceğini gösterdi. ABD’de yapılan araştırma, olumlu davranışları günlük hayatın bir parçası haline getirmenin insan psikolojisi üzerinde ''iyileştirici'' etkisi olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, depresyon geçiren ya da depresyona meyilli kişiler, başkalarına yardım ederek, nazik davranarak, sahip olduklarına şükrederek ve hayata iyimser bakarak kendileri hakkında daha olumlu düşünceler edinebiliyor. Olumlu düşüncenin iyileştirici etkisi sayesinde depresyonun ''masrafsız'' ve ''ilaçsız'' bir biçimde tedavi edilebileceğine dikkati çeken araştırma, depresif kişilerin günlük yaşamlarının 10 dakikasını bile olumlu davranışlara ayırmalarının onlara uzun vadede yarar sağlayacağını vurguluyor.
Depresyonun en önemli nedenlerinden biri de olumlu düşünce eksikliğidir. Olumlu yaklaşımın ruh halini iyileştirdiğini, başkalarının sorunlarına odaklanmanın ise kişiye kendi dertlerini unutturduğunu ve kendisini iyi hissettirdiğini bir çok araştırma göstermiştir.
Peki depresyonda bir birey ilaç mı kullanmalıdır yoksa terapi mi almalıdır? Aslında bu durumun ciddiyetine, kişiye göre değişir ancak burada önemli olan ve dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Psikiyatrik ilaçları kesinlikle doktor gözetimi olmadan kullanılmamalı ve intihar düşüncesi olan kişiler kesinlikle hastane ortamında ilaca başlanmalıdır. Çünkü psikiyatrik ilaçların yan etkilerine baktığınızda intihara meyil ettirme durumu olduğu yazmaktadır. Bu durum ilacın intihara sevk etmesi durumundan ziyade şu şekilde açıklayabiliriz.
Depresyonda bir birey düşünelim ve intiharı düşüncesi de vardır. Bunu çevresine söylemiş ve ya söylememiş olan bu birey depresyonun semptomlarından olan isteksizlik ve halsizlikten dolayı hiç bir şey yapmaya gücü yetmemektedir. Bu durum onu daha da çaresiz hissettirmekte, elini kolunu bağlamaktadır. Yapılan araştırmaların sonucuna göre Psikotik ilaçlar ilk iki veya üç hafta içerisinde vücuda etki eder, vücudun enerjisini kazanmasını sağlar, sonrasında düşüncelere etki eder. Yani sıralamasını önce bedene enerji pompalar sonra ruha diye düşünebiliriz. Terapi de ise bu durum tam tersidir. Önce kişinin bilişsel süreçlerine etki eder, bilişsek süreçlerinin değişmesi sonucu beyin vücuda ihtiyacı olan enerjiyi ileriki zamanda verir. Önce ruh sonra ruhun etkisiyle beden hareketlenir yani. Ancak kişi kafasına göre ilaç aldığında ve ya hastane ortamında olmadan ilaç aldığında, ilaç kişinin vücuduna enerji verir ve halsizliği ortadan kaldırır. Halsizlik ortadan kalkmıştır ancak kişideki intihar düşüncesi devam etmektedir. Kişi daha öncesinde intihar etmeye gücü yokken artık intihara etmeye gücü vardır ve intihara yeltenir. Yani bir nebze de olsa depresyonun halsizlik semptomu kişiyi ölümden korumaktadır. Bu sebeple intihar düşüncesi olan hastalar psikiyatristlerin gözetimi altında hastanede ilaç kullanır ve bu evreyi atlattıktan sonra hastaneden çıkartılırlar. Önemli olan bu durumundaki kişinin intihar boyutu bilinmeli ve ona göre hareket edilmelidir. Elbette ki ilacın etkileşimin sağlandığı kişiler de sonradan bir terapi alıp depresyonun altta yatan sebepleri incelenmelidir. Ne sadece ilaç, ne de sadece terapi diyebileceğimiz kadar basittir insan oğlu. Multidisipliner bir biçimde yaklaşılmalı intihar eyilimi varsa ilaçla başlanmalı ve ileri zamanlarda terapiyle desteklenmelidir. Elbette ki her ilaç gibi bir çok yan etkileri olmalarında ötürü intihar düşüncesi olmayan kişiler bu durumu terapiler ile halletmeye çalışmalıdır. Çünkü sadece ilaç ile bunu çözme yolunda ilerlenen çözüm yetersiz kalacak ve sanki problemleri buzluğa kaldırmış gibi, ilaç bırakıldığında hasta sorunları en taze şekliyle yeniden yaşayacaktır. İlaç kullanma evresi önemli olduğu kadar bırakma evresi de önemlidir bu sebeple ilaç kullanmaya başlamış kişinin kafasına göre bırakmaması gerekmektedir. Çünkü bu durum kişinin bulunduğu yüksek kattan altındaki zemini çekmek gibi daha derine düşmesine sebep olur.
Depresyona girmemek için hayatımızdaki ufak değişikliklerle kendimize destek verebiliriz. Eğer bu durumlarda olduğunuzu düşünüyorsanız ve ne yapacağınızı bilemiyorsanız bir uzmana başvurun. Eğer bu çevrenizden biri ise onu uzmana gitmesi yönünde yönlendirin ve hayatınıza yukarıdaki değişiklikleri katarak korunmaya çalışın. Her insanın bir psikoloğa ihtiyacı vardır çünkü her insan hayatında problemlere sahiptir. Psikologların ve psikiyatristlerin bile... Bu sebeple kendiniz için iyi bir şeyler yapın ve destek alın.
Uzm. Psikolog Sümeyye Arslan
PARLAK HAYAT PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK MERKEZİ