Devlet vatandaşlarının ölmesine göz yumar mı?
Türkiye vatandaşları, yedikleri ve içtikleri gıdaların ne derece güvenli ya da güvensiz olduğunu bilmiyor.
Demokratik ülkelerde devletin öncelikli görevlerinden birinin vatandaşların can ve mal güvenliğini, toplumun huzur ve emniyetini sağlamak olduğudur. Anayasamız, ''...Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerinin önündeki engelleri kaldırmaktır.” Diyor. Devletin, vatandaşın rahat edeceği bir düzen kurmasının en başında vatandaşını sağlıklı tutması onun ömrünü uzatarak kaliteli bir yaşam sürmesini temin etmektir.
Amaç Yaşatmak değil öldürmek gibi
Ülkemizde üretilen ya da ithal edilen gıdaların güvenliği konusunda ciddi sorunlar olduğu ortada. Tarım ilaçları, gıda katkı maddeleri, kurşun, kadmiyum, civa, çinko gibi ağır metaller, dioksinler, veteriner ilaç kalıntıları (antibiyotikler), aromatik hidro karbon benzeri çevre kirliliği ajanları, hormonlar, ambalaj malzemelerinden gıdaya taşınan kimyasallar yaşamımızı ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Bununla birlikte, genetik yapısı değiştirilmiş GDO’lu gıdalar ile bunlardan elde edilen glikoz, fruktoz, lesitin gibi maddelerin katıldığı hazır gıdalar güvensiz gıdalar sofralarımızda. Gıdaların hijyen koşullarına uygun üretilmemesi, depolanmaması ve taşınmamasını saymıyorum bile.
Ne yazık ki, ürünlerimizi büyük bir çoğunluğunda tarım ilacı gibi kanserojen kimyasal maddeler kullanılıyor. Pek tabii ki, diğer kimyasal maddelerin de kanserojen etkileri başta olmak üzere birçok sağlık risk ve tehlikeleri ile ölümcül bir yola giriyoruz.
Bunun en büyük sorumlusu ise Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gibi kamu kurumu ile diğer ilgili kamu kurumları ve hükümetlerdir. Türkiye’de üretilen gıdalar ile ithal edilen gıdaların sağlıklı olması ve soframıza sağlıklı bir şekilde ulaşması konusunda gerekenleri yeterince yapmamakta ve ölüme resmen davetiye çıkarmaktadırlar.
Gıda terörü ile savaşanlara ölüm tehditi
Gıda içinde hiç bulunmaması gereken Solitin adlı kimyasal bir ajan, melaminimsi bu plastik, sütlere, yoğurt ve ayranlara ve sütün girdiği her çeşit besin içine katılıyor. Çünkü bu molekül su ile inanılmaz şekilde bağlanarak kıvam arttırıyor, bu hem imalat süreci açısından zaman kazandırıyor, hem gıda doğallığını kaybettiğinden son kullanma tarihini uzatıyor. Dolayısıyla firmaların stoklu çalışmasını sağlıyor, hem maliyeti inanılmaz düşürerek firmaların rekabet gücünü arttırıyor.
Çocuklarımıza üç kuruş paralarla gofret, çikolata ve süt ürünleri alabilmemiz, evlerimize çeşit çeşit peynir, yoğurt, hazır sütlü ve tatlı girebilmesinin de bu yüzden olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Pek tabii ki herkes uyumuyor. Sayısı az da olsa birkaç duyarlı yöneticimiz gıda terörü ile mücadele ediyor. Bunlardan Ankara Hıfsızsıhha Gıda Denetim Bölüm Başkan Yrd. Gönül Özdeğer ve iki asistanının Solitin adlı kimyasal ile ilgili çalışmaları ve yayınlarından dolayı ölüm tehditleri aldıklarını açıkladıklarını ve savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını da medyadan öğreniyoruz.
Dudak uçuklatan hileli ürünler
Medyamızda yer alan diğer bir haberlerde hileli ürünleri gördüğümüzde ise Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın ne denli bir tehdit altında olduğu gözler önüne seriliyor. Bunları iyice anlayarak ve sindirerek okuyalım;
Sarımsak kireç suyunda soyularak, sucuk, salam imalatında kullanılıyor,
Tavuk kemikleri öğütülüp salama katılıyor,
Zeytinler kimyasal boya ile siyahlaştırılıyor,
Baharatların içine kurutulmuş ot ve saman karıştırılıyor,
Peynire kireç katıyor zeytini boyuyorlar,
Sütün yağı alınarak yağ yerine margarin karıştırılıyor,
Kıymalı pideye domuz eti kıyması katılıyor,
Boyanmış iç yağdan kıyma yapılıyor,
Yoğurda bitkisel yağ ve jelatin katılıyor,
Toz ve pul biberlere kiremit tozu karıştırılıyor,
Metil alkol içeren sahte içkiler piyasaya veriliyor,
Tatlandırıcı ve şeker karışımlı sahte ballar piyasada,
Kepekli ekmek ve çavdar ekmeğinde gıda boyası ya da kakao kullanılıyor,
Deri, bağırsak, paça ve sakatatlar, tavuk dönerde kullanılıyor,
Ufalanmış peynir birleştirilip yeniden kalıplanıyor,
Balın içine yaklaşık yüzde 10 bal katılarak elde edilen karışım, doğal süzme bal olarak satılıyor,
Peynir altı suyundan ve süt tozundan yapay süt imal ediliyor,
Beyaz peynir, içine kireç katılarak parlak hale getiriliyor,
Tereyağına patates ve margarin karıştırılıyor,
Peynire bitkisel yağ karıştırılıyor.
Devlet engellemiyor
Binlerce kanser vakası başta olmak üzere görülen çeşitli ciddi hastalıklar, genç yaşlarda gözlemlenen ölümler anlaşılan bu ülkeyi yönetenlerin umurlarında değil. Siyasi iktidar, denetimlerini ciddi ve kararlılıkla yapması gerekiyorken bunun tam tersini yapmakla adeta vatandaşının canını hiçe saydığını ve ülke insanının geleceğini umursamadığını gösteriyor. Bunun Türkiye’nin geleceğinde ise maddi ve manevi bir felakete yol açacağı da anlaşılan hiç öngörülmüyor.
Anlaşılan yüzümüze gülerken kuyumuzu kazıyor bu yönetenler. Bizi uyuşturarak hasta edip yavaş yavaş öldürüyorlar. Tüm bunları da insanların desteğini alarak, onların sayesinde iktidarlarını perçinleyerek ve kendi arkalarından koşturarak yapıyorlar.
Reklamlarla gıda teröristlerinin ürün kullanımları teşvik ediliyor ve bunu ise gayet te yasal olarak yapıyorlar. Milyonlarca insanımızı bu şekilde hileli ürünlerin bağımlısı haline getiriyorlar. Devlet ekonomik kaygılarla üretimlerini engelleyemiyor hatta engellemiyor da. Üstelik bu sahtekarların tüketimleri teşvik de ediliyor.
Sahi sizce devlet vatandaşlarının ölmesine göz mü yumuyor?
Bu nedenledir ki, tehlikenin farkında olan tüketiciler olarak örgütlenip, gıda güvenliğimize ve gıda egemenliğimize sahip çıkmak ve gıda terörüne top yekün karşı durmak zorundayız.