EŞ BAĞIMLILIK

Bağımlılık, bireyin madde veya alkolü tekrarlayan kullanımları sonucu gelişen ve yoksunluğunu aşmak sebebiyle sürekli kullanımın olduğu biyolojik ve ruhsal bir bozukluktur. Dsm5’te yer alan kriterlerin karşılanıp karşılanmadığı da tanı için zemin oluşturur.

Biyopsikosoyal bir beyin hastalığı olarak tanımlanan bağımlılık, sadece bağımlı olan bireyi değil çevresini, günlük yaşamını etkileyen kapsamlı bir hastalıktır. Bağımlılık ilgili birey için ne kadar sorunsa ailesi ve yakınları için de en az o kadar sorundur. Birey kendindeki değişimi veya maddelerin ona zararlarını göremiyor, anlamıyor veya farketmek istemiyor olabilir. Fakat ailesi ve yakınları bu süreci dışardan izleyen gözlemciler olarak değişen her şeyin farkında olup daha çok hayal kırıklığı ve bazen inkarın içinde olabiliyor. Buna karşın alkol ve madde bağımlılığı nedenleri arasındaki bir faktör de bağımlı bireyin aile hayatı, aile dinamikleri olabiliyor.

Joan Jackson’un 1950’li yıllarda adsız alkoliklerle yaptığı çalışmalarda tüm ilgi ve çözüm yollarının sadece alkol kullanım bozukluğu olan bireyle ilgili olmasının yeterli olmadığı ve bu ilginin aile üyelerine doğru kayması gerektiğini fark etmesiyle bağımlılık tedavi süreci çok boyutlu ve birliktelik içeren bir hale bürünmüştür. Jackson’un bu bakış açısı “eş bağımlılık” kavramının doğmasına neden olmuştur.

Eş bağımlılık, bağımlı olan birey için karşılığı olmayan bir terim olup daha çok bağımlılığı farkında olmadan davranış ve tutumlarıyla besleyen aile ve yakınlar için kullanılan bir terimdir. Bağımlılığın bir hastalık olduğunu kabul etmeyen aile ve yakın hayal kırıklığı içinde bu durumu inkara eğilim gösterir. İnkarla beraber devam eden süreçte ilgilenilmeyen ve üzerine konuşulmayan, çözüm bulunmaya çalışılmayan hastalık ilerlemeye ve değişmemek için direnç kazanmaya devam eder. Bu durum ilerledikçe ailede dengeler değişir ve kural koyucu bağımlı birey olur. Bağımlı, ailenin bu durumunu sonuna kadar kendi menfaati için kullanmaya hazır hale geldiğinden bu durum artık aile için patolojik bir süreç haline gelmiştir.

Eş bağımlı olarak kabul edilen bireylerle karakterize olan özellikler suçluluk hissetme, aşırı sorumluluk almaya eğilimli olma, sınır koyma, düşük özsaygı ve güven, başkaları tarafından onaylanma ihtiyacı, kendi ihtiyaçlarını erteleme davranışı, ben bilinci eksikliği gibidir.

araştırmalarda eş bağımlılık, bağımlı bireylerin bulunduğu aile örüntülerinde çok görülmesine rağmen çok yaygın bir patolojidir. Ikili ilişkileri yıkama uğratan ve tedavi edilmezse bireyde depresyon geliştirebilecek bir durumdur. Genellikle erken çocukluk yaşantılarından dolayı meydana gelen bu durumun tedavisi için farkındalık önemlidir. Çünkü bireyin hangi konuda ne gibi yanlış bir iletişim içinde olduğunu bilmesi düzeltmesine olanak sağlar. Yaşantılarla, oluşan davranış kalıpları arasındaki bağ incelenerek bunların yerine alternatif davranışlar geliştirilir. Bireysel terapilerin yanı sıra grup terapileri de bireyin alternatif davranışlarını deneyimlemesi için bir olanaktır.