Gün Olur
Bir zamanlar, şu an yazdığım sitede (istanbulburda.com) köşe yazıları yazardım. Her ne kadar sık sayılmasa da: Ayda bir kez. Sitenin ruhuna uygun şekilde, yani İstanbul üzerine, İstanbul kadar.
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Günler geçti… Aslında yıllar demek daha doğru olur. Yaş ilerledi bir miktar daha. Tam da Boğaz’da balık mevsiminin en güzel dönemlerine girdiğimiz şu günlerde… Bir yandan uskumruların sıklıkla göz kırptığı, palamutların hasının çıktığı zamanlarda;
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Koşuşturduğum günlerde eski dost Nihat Uludağ, “sitede sana bir köşe verelim, bir yerin olsun, aramıza yeniden katıl!” dedi. Önce naz yaptım, “bilmiyorum” filan gibi lakırdılar ettim. Çok çaba sarf etti Nihat, ikna etmek için çok uğraştı… Neler yaptı neler, demek isterdim lâkin bunların hiç biri gerçekleşmedi. Sordu, “olur…” dedim. Oldu, bitti.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!
Ve işte yeniden bir aradayız. İnşallah çok sayıda yazıyla birlikte oluruz. Neler yazacağımı ben bile merak ediyorum. Yazdıkça kendim de göreceğim. O nedenle bu konuda bir şey söyleyemem. En azından İstanbul’da şu aralar uskumru ve palamut mevsimi. Lüfer ailesi de görülmeye başlandı tezgahlarda, onu biliyorum.
O nedenle de yazımın arasına İstanbul’a dair bir şiir serpiştirmek istedim. Orhan Veli’nin Gün Olur’unu bir de ilk yazımın başlığı yaptım. O şiirle de noktalamak istiyorum yazımı:
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi…